Şimdi kimileri bunu duymaz, duymak istemez, kulağının üstüne yatar, kimileri hafife alır, kimileri ciddiye, kimileri de örgütün siyasi uzantılarına/etki ajanlarına/milislerine ekrandan verilen bir mesaj olarak okur, bilemem, ama ben Bese Hozat kod Fatma Yıldız’ı bilir ve önemserim.
Öncelikle vurgulayalım; onun bu çatallı dili, sadece ihanet, sadece vekalet, sadece tehdit, sadece ayar barındırmıyor. O hem süreç severlere/teslim olmuşlara/örgüte kanmışlara net bir mesaj ve örgüt kadrolarına net bir talimat veriyor.
///
Verdiği mesajları ve süreç için anlamını yorumlamadan önce size Bese Hozat’ın örgütteki yerini ve önemini kısaca anlatayım:
“O Apo’nun Kandil’deki Yankısıdır.”
Bese Hozat terör örgütünün en kritik çekirdek kadrolarındandır, en tepedeki birkaç teröristten biridir ve örgütün üstyapı ideoloğudur. KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı’dır; bu pozisyon örgütte stratejik karar mekanizmasının en üst katmanında bulunmak anlamına gelir. Apo’nun ideolojik çizgisini yorumlayan, güncelleyen, söylemlerini örgüt politikalarına çeviren, yeniden kodlayan ve örgüt tabanına aktaran en etkili figürdür. Bu haliyle Bese Hozat terör örgütünün siyasal söylemlerinin, uluslararası mesajlarının, çözüm süreci dönemi analizlerinin, örgütsel stratejik kavramlaştırmalarının çoğunu Apo adına bizzat formüle eden baş teröriçedir ve Kandil’in “ideolojik beyni” olarak kabul edilir. Bu haliyle 3 tane Murat Karayılan, 5 tane Cemil Bayık, 35 tane Duran Kalkan, 75 tane Mustafa Karasu eder. Her sözü bir sinyaldir, talimattır.Açıklamaları, örgütün özellikle gençlik-milis yapılanması (YPS, YDG-H, Asayiş), kadın yapılanması, şehir hücreleri, sosyal medya operatörleri, medya yapılanmaları, Türk medyasına sızmış etki ajanları, Avrupa’daki propaganda mekanizması için operasyonel talimat niteliği taşır. O, Apo adına “Siyasi meşruiyet yaratma” sürecinin ana mimarıdır, PKK’nın kendini bir “taraf”, bir “meşru aktör”, bir “çatışma paydaşı” gibi sunma çabalarının arkasında onun söylem mühendisliği vardır. Yani Bese Hozat, İmralı’daki Apo’nun izdüşümü, dişil türevi, Apo’nun tercüme edilmiş sözüdür.
Söylevleri ne kadar ciddiye alınmalıdır?
Kısa ve net bir yanıt vereyim: Çok. Hatta gereğinden bile çok. Çünkü Hozat’ın sözleri açıklama değil, örgütün stratejik terör bildirisi, talimatı, mesajıdır. Ve özellikle: “Suç işlemedik” / “Af istemiyoruz” sözleri; örgütün meşruiyet alanını genişletme, devleti ise hükümranlıkta denk aktör olarak konumlandırma denemesidir. Bu nedenle çok tehlikelidir ve çok ciddiye alınmalıdır.///
Peki sözlerinin anlamı nedir?
Siz benim buna terör örgütünün son dönem kodlarını okuma çabası da diyebilirsiniz. Ve gördüğümü en baştan söyleyeyim: Kod Bese Hozat’ın bu söylemi, devlet aklı için normal bir tehdidin çok ötesindedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin meşruiyetini, hukukunu, egemenliğini hedef alan temel bir meydan okumadır.
Bese Hozat’ın ağzından çıkan hiçbir kelime, bir teröristin laubaliliği değildir; devletin egemenlik alanına atılmış hesaplı bir neşter cerrahisidir. PKK, Türkiye’yi kendi terör eylemlerinin muhatabı değil; kendi siyasal talebinin ‘tarafı’ olarak göstermek istiyor. Bu, klasik bir terör söylemi değil; bir devletleşme iddiasının habercisidir. Devlet bunu anında kırmazsa, bu iddia uluslararası alanda ‘zımni kabul’ üretir.Açalım:
• Bu cümle/açıklama terör örgütünün sürece bakışını gösteren ve ispat eden en temel yaklaşımlarından biridir. Kesinlikle ağzı gevşek bir teröristin gevşek bir lafı değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin meşruiyetini, hukukunu, egemenliğini hedef alan temel bir meydan okumadır.• Bu söz, terör örgütünün 40 yıllık kanlı tarihini aklamaya çalışmasından çok daha büyük bir tehdidi içerir: Devletin meşruiyetini yok sayarak kendini devletle eşit konumda ilan etme teşebbüsü.
• “Suç işlemedik” demek, aslında “devleti tanımıyoruz” demektir. Bu söylem; terörü, ihaneti, kalleşliği, kahpeliği, arkadan vurmayı, bombayı, mayını, pusuyu, hendekleri, infazları, çocukları, bebekleri katletmeyi “suç” değil “hak” gösterme çabasıdır.
Bu cümlenin alt anlamı şudur: “Türk devleti bizim üzerimizde hükümran değildir.” Bu haliyle bu kaşar teröristin dedikleri devlete karşı paralel otorite ilanıdır.• “Af istemiyoruz” demekle devlete “sen üst değilsin” deme cüreti gösteriyor. Affı reddederek; “Sen bizi yargılayamazsın-sen bizi affedemezsin-sen bizim üzerimizde egemen değilsin” demeye getiriyor.
• Bunlar sanki bir terör örgütü değil de kendilerini devlete denk, hatta üstün gören, statü iddiasının pratikleridir. Ve devlet için kırmızı alarm değerindedir.
• PKK, bu söylemle artık suçtan değil; statüden konuşmaya başlamıştır. Ve bu çok kritiktir. Topuklu terörist Bese Hozat, “suç işlemedik” derken; “Biz terörist değiliz; tarafız”, “Biz suçlu değiliz; siyasi özneyiz”, “Siz de bize göre tarafsınız” demeye getirmektedir.
• Bu, Türkiye’yi hukuki düzlemden, “iç çatışma/iki taraflı çatışma” düzlemine çekme girişimidir. Son derece sinsi bir terör yaklaşımıdır, uluslararası hukukta ‘silahlı çatışma statüsü’ arayışı ve yine uluslararası hukukta ‘iç statü bildirimi’ kurnazlığıdır. Süreç içerisinde verilen/verilecek her tavizi, uluslararası alana/hukuka taşımayı amaçlayan sinsi bir terör aklıdır.
Unutulmasın: Bese Hozat, bugün PKK’nın hem stratejik kodlayıcısı hem de operasyonel tetikleyicisidir. Kandil’in teorisini, sahadaki hücrelerin eylemine bağlayan köprü Hozat’tır. O konuşur, örgüt hareket eder. O ima eder, milisler uygulamaya geçer. O çerçeve çizer, Avrupa’daki propaganda mekanizması o çerçeveyi dolaşıma sokar.Bu cümleler terör örgütü PKK’nın insanlık dışı bir terör örgütü olduğunu ve cinayetlerini normalleştirme operasyonudur.
“Suç yok” demek şu anlama gelir:
• Köy basmak suç değil.
• Çocukları öldürmek suç değil.
• Öğretmenleri katletmek, bayrak direklerine asmak suç değil.
• Bebekleri, ana karnındaki çocukları kurşunlamak suç değil.
• Mayın/EYP döşemek suç değil.
• Masum askerleri, polisleri arkadan vurmak suç değil.
• Vatanı için terörle mücadele eden korucuları hain ilan etmek suç değil.
• Meskûn mahallerde hendek kazmak, tünel açmak, sivil halkı kalkan olarak kullanmak, halkın çocuklarını zorla-tehditle-şantajla ateşe sürmek suç değil.
• Gençleri, çocukları kandırıp dağa çıkartmak suç değil.
• Siyasi suikastlar suç değil.
• Pusu, sabotaj, kundaklama, yakma, infaz suç değil.
• Orman yakma; jeosit, ekosit suç değil.
Topuklu terörist Bese Hozat’ın bu söylemi; Türkiye Cumhuriyetin egemenliğine karşı yapılmış en tehlikeli psikolojik operasyonlardan biridir. İşledikleri cinayetleri suç kategorisinden çıkarıp “hak verilmiş siyasal şiddet” kategorisine sokmaya çalışmaktır.Bununla;
• Devletin ceza hukukunu boşa düşürmeyi hedefliyorlar.
• Devletin, örgüt üzerindeki yargı otoritesini çökertmek istiyorlar.
• Terörü siyasal alana taşıma çabasındalar.
• “Suç değilse, terör yoktur; terör yoksa siyasi çözüm vardır” algısını oluşturmak istiyorlar.
Bu söylem, Türkiye’yi terör kategorisinden ‘iç çatışma’ kategorisine çekme girişimidir. Amaç şudur:
• Terörü “çatışma”ya çevirmek,
• PKK’yı “örgüt”ten “taraf”a taşımak,
• Devleti tek meşru otorite olmaktan çıkarmak,
• Yeni süreç dayatmalarında PKK’yı “eşit aktör” konumuna oturtmak.
Bu cümle, geleceğin masasına şimdiden atılmış bir statü virüsüdür. Devlet bu virüsü bugün yokedip atmazsa, yarın bu kansere dönüşür. Bütün bunlar terör örgütünü devletle denkleme stratejisinin bir parçasıdır. Terör örgütünden, silahlı örgüte, silahlı örgütten tarafa, taraftan aktörlüğe, aktörlükten statü sahipliğine geçiş stratejisidir. Becerebilirlerse sürecin en kritik sıçramalarından birine karşılık gelir.Peki bu söylem Türkiye’de neden boşluk buluyor?
Çünkü:
• Bazı kesimler hâlâ örgütün söylemini “kimlik politikası” sanıyor.
• Bazı medya yapılarına sızılmış durumda.
• Bazı aktörler siyasal çıkar için örgüt söylemine alan açıyor.
• Bazı uluslararası odaklar PKK’yı zorunlu bir “müttefik” gibi görüyor.
• Bazı akademik çevreler batı etkisiyle meseleyi çarpık okuyor.
İşte bu yüzden Bese Hozat’ın bu cümleleri görünüşte masum, ama içerikte yıkıcı bir potansiyel taşıyor.Terör örgütünün lider kadroları; kendi adlarına süreci işletenlere, destekçilerine, etki ajanlarına ve sürece teslim olanlara şu mesajı veriyor:
• “Bu kez af değil; eşit statü istiyoruz.”
• “Bu kez suçtan pazarlık değil; statüden pazarlık yapacağız.”
Bu, bir müzakere arayışından çok daha öte, çok daha pervasız; Türkiye Cumhuriyeti’ne bir karşı statü dayatmasıdır. Belli ki sürecin devamında masaya şunları da koyacaklar: “Terör değil, çatışma / terörist değil, taraf / ceza indirimi-af değil, siyasal çözüm.”Terörist elebaşı topuklu terörist kod Bese Hozat üzerinden terör örgütü PKK;
• Devletin meşruiyet sinyallerini kesmeye, otorite düğümlerini zayıflatmaya,
• Toplumsal algı akışını manipüle etmeye çalışıyor.Yani bu bir açıklama değil; devletin sinir sistemine atılmış bir “otorite virüsü”dür. “Suç işlemedik ki!” diyerek suç alanında olmadıkları devlete kabul ettirerek siyasi alan talep ettiklerini söylüyorlar. Önce statü, sonra pay, sonra kopuş, sonra diğer parçalarla bütünleşme istiyorlar.
Örneğin “Güneydoğu bizim, Türkiye hepimizin!” diyorlar. Bu cümlenin hedefi, sadece Türkiye’nin egemenliğine değildir, Türkiye’nin sağılmasıdır.
Kafalarında güneydoğumuzun tüm alanlarına ve kaynaklarına çökmek, geri kalan Türkiye’nin de otoritesi/egemenliğini paylaşmak, kaynaklarını ve varlığını sağmak, yağmalamak var.• Bitmez, ardı kesilmez talepler, devletten-milletten-vatandan-ordudan intikam alma hırsları var.
• Bu arsız ve pervasız söylem ve arkasındaki niyet; Türkiye’nin egemenliğine, varlığına, iç düzenine yönelmiş en tehlikeli meşruiyet operasyonlarından biridir.Bese Hozat’ın söylediği söz, bir teröristin cüreti değildir; devletin meşruiyet merkezine yönelik bir sibernetik saldırıdır. Bu saldırı bugün durdurulmazsa, yarın ‘biz zaten söylemiştik’ demenin hiçbir anlamı kalmaz.
Son sözüm:
Terör bitmeli midir?
Evet, kesinlikle evet.
Türk Devleti ve Ordusunun dağda kazandığı kesin zafer çerçevesinde kesinlikle evet. Çözümün temel parametresi budur, örgütün hezeyanları, dış baskılarla/konjonktürle kabaran arsız talepleri değil.
Örgüt kaybettiği bir mücadelenin sonrasında 5 alandaki (Irak-İran-Suriye-AB ve Türkiye) bütün varlığından, iddiasından, emellerinden, bağ ve bağlantılarından, vekilliklerinden kayıtsız şartsız vazgeçmelidir.
Böylece af dilemelidir.
O zaman --- ve sadece o zaman --- şehit ailelerinin ve gazilerin onayıyla, milletin vicdanıyla, “başka kan akmasın” diyerek devlet affı gündeme gelebilir.
Kanı akan biri olarak, milleti, orduyu ve kamuyu tanıyan biri olarak gördüğüm onurlu, tutarlı, gerçekçi çıkış budur.
Gerisi karanlıktır.